5 Haziran 2010 Cumartesi

aşk güzel şey,sahiden..

İlk elele dolaşma sırasında belki adımları bile şaşırıp,yürüyemeyebilirsiniz bile.Hanımlar sadece kendi karınlarının ağrıdığını sanar,öyle sansınlar.. “Sikerim işini..!” deyip ertesi gün başka bir şehre gidip Ortaçgil’in “Zamana Sıkışmış” şarkısında söylediği gibi “en güzel an budur..” u hissedersiniz.Cepte para yok ve daha da parasız sürüneceğinizi bilirsiniz,yaparsınız bunları,bizbizeyiz ,kandırmayalım birbirimizi.. Kariyer yaparken müdürünüz,”gitmemek için mi yapıyorsun bunu?” diye sorar,terfi ettiğinde başka şehre gideceğin kesinken.. Haklıysa haklıdır,benim sarılmakta haklı olduğum gibi..
Güzel şey işte.Oldu mu tadı başka oluyor değil mi?Ah ulan ah,nasıl da bilirsiniz yaşamasını..

Siz yok mu siz..

Sinemalar,konserler,kafeler,alışveriş merkezleri,onlarca karın ağrısı,ölürcesine kalp çarpıntısı, utanma, parasızlık,hastalık,çikolata,şarap,mehtap,yağmur,rüzgar,capcanlı birbirine dokunan dil tadı, uykusuzluk,saatlerce telefon radyasyonu,bir adet 311 nolu otobüste erkekçe ağlama sonra yapılan o yüz gider bir anda..sadece oksijen..Al ver,al ver,al ver…

Daha önce de değinmiştim,fi tarihinde ; “yüksek duvarları olan küçük bir kır evi”,hah işte o Yüksek duvarları olan küçük bir kır evine benzetileli epey olmuştur,yüzünüzden “yüzünüz” gideli ve “meymenetsiz “ olalı.. başka bir şehir,başka bir iş,başka meşguliyetler. Giden yüzün yerine yenisi gelmemiş,ömrü kısaltacak türlü oksijen sarfiyatı yöntemleri içinde en kısa ve etkili yöntem benimsenmiştir.

Ama aşk güzel şey,sahiden.Hortlağa da benzer..Şimdiden söyleyeyim,bitmişse bitmiştir. Sonradan alevlenmez bu meret,kim diyorsa halt etmiş,siz sevişmeyi özlemişsinizdir derim ben. Dikkat ederseniz demedim. Bu ,yer,yerin sıfatı ve işleteni ile ilgilidir. Yeri ne kadar büyük yaparsan hortlak o kadar güçlü,sıfatı ne kadar ilahlaştırırsan hortlak o kadar korkunç ve tanrısal,işleteni ne kadar güzelse hortlak o kadar hızlı akla düşer,bir milyon ışık hızıyla gözünü açana kadar hortlamıştır bile. Aranan o “yüz ,gözler,ateşten dil ve dudağında yabancı bir tükürük.” Bakın bunları ararken bir hortlaktan medet umarsanız sizi ele geçirir.

Ezginin günlüğü’nü çok severim ben,bir şarkısı var; “aşk hiç biter mi?” diye,hah.. işte o şarkıda geçer Kalır adımızla
Bir sokak duvarında
Bir ağaç kabuğunda
Bir takvim kenarında
Kalır bir çiçekte
Bir defter arasında
Bir tırnak yarasında
Bir dolmuş sırasında
Kalır bir odada
Bir yastık oyasında
Bir mum ışığında
Bir yer yatağında
Aşk hiç biter mi …. Olay sahiden böyle..Kalıyor bir yerlerde bekliyor ve hortluyor.
Bakın anlatayım :
Ben cep telefonumun kamerasını hiç kullanmadım ,dandik bir kamerası var zaten.kaç yıl olmuş alalı.Bugün nereden estiyse onu kurcaladım.Videolarımda bir baktım kayıtlar var. Oynattım videonun birini,sadece onüç saniye,sadece… O “gözlerimi,yüzümü” gördüm,nasıl da dolu içi dışı. Maşuk işte almış eline,kurcalamış,bana da sormuş,ben de “video çekiyorsun,evet.!” demişim. Bir anda bir hortlak..Ama bu hortlak o “yüzü” arıyor.Yok be oğlum artık surat bu .
Gözlerin birine öyle öyle ve öyle bakması..”Nasıl?” demeyin ulan işte,hepiniz yediniz bu boku , biliyorsunuz.İnsan belki eskiden aşık olduğu,taptığı,o’na o “yüzü” vereni dönüp bir daha sevmez ama o sevme anları,o baygınlık ve hipnotize anları acayip özlüyor ve arıyor..

Onüç saniyede hortlayıverir yüzünüz,kendinize mukayyet olun..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder